Gazeteci statükocu olamaz...

Sevgili Silivrililer, Tam bir ay önce Hasan Özvarnalı ilkokulu 3-C sınıfında bir olay yaşandı. Sınıf öğretmeni Cem Özgen Kolay, öğrencisi olan 9 yaşındaki E.M.'yi dövdüğü iddiasıyla öğrenci velisi Türkan Metin tarafından Silivri İlçe Emniyet Müdürlüğü Ç

Sevgili Silivrililer,

Tam bir ay önce Hasan Özvarnalı ilkokulu 3-C sınıfında bir olay yaşandı.

Sınıf öğretmeni Cem Özgen Kolay, öğrencisi olan 9 yaşındaki E.M.'yi dövdüğü iddiasıyla öğrenci velisi Türkan Metin tarafından Silivri İlçe Emniyet Müdürlüğü Çocuk Büro Amirliği'ne şikayet edildi.

İşte bu şikayetten sonra bazı eğitimciler (!) açılacak olan soruşturmanın delillerinin karartılması ve öğretmenin ceza almaması için adeta seferber oldu.

Ben de bir gazeteci olarak bu konuyu hem haber yaptım, hem de öğretmenle ilgili delillerin hangi yöntemlerle karartıldığını teknik ayrıntılar vererek okuyucularım ile paylaştım.

Yani, idealist ve dinamik bir gazetecinin yapması gerekeni yaptım.

Peki eğitim camiası içerisinde bulunan ve bu olayla hiçbir alakası olmayan bazı öğretmenler, hele ki kendilerinden idealist olmalarını beklediğimiz bazı öğretmenler ne yaptı dersiniz?

Facebook üzerinden Cem Özgen Kolay'ı desteklemek için organizasyonlar tertipleyip haberlerin altına yorum adı altında holiganımsı bir şekilde tezahürat yazıları yazdılar.

Ve maalesef bu holiganlar arasında genç öğretmenler de bulunuyor.

 

Sevgili Okuyucularım,

Toplumun genç öğretmenlerden beklediği idealist olmalarıdır.

Eğer bir genç öğretmen, statükonun peşinden sürükleniyorsa onun beyni genç değildir.

"Bizim arkadaşımız suç işlese bile ceza almaz" gibi bir anlayış; bu anlayışın peşinden koşanları eğitimci olmaktan çıkartır ve militanlaştırır.

Olayı görmeden, ayrıntılarını bilmeden, tarafları dinlemeden "Cem öğretmen böyle bir şey yapmaz" diye sosyal medya üzerinden tezahürat yaparak tempo tutan öğretmenler var.

Onlara bu köşeden defalarca kez sordum; olay sırasında orada değildiniz; o zaman yapmadığını nerden biliyorsunuz?

Siz müneccim misiniz öğretmen arkadaşlar?

Siz falcı mısınız?

Sadece sözde meslektaş dayanışması kapsamında; camia içerisindeki arkadaşları arasında şirin görünebilmek için olayın ayrıntılarını bilmeden, sosyal medya üzerinden örgütlenerek bu tarz holiganımsı tezahüratlar yapmak nasıl bir mantıkla açıklanabilir?

Demek oluyor ki siz 9 yaşındaki bir çocuğun mağduriyetinin üzerine basarak meslek grubunuz içerisinde popüler olmaya çalışıyorsunuz.

Bu davranışınız bir eğitimciye yakıştı mı?

Hele ki olayı örtbas edebilmek için çok ince soruşturma hileleri kullanan yöneticilere ne demeli...

Şimdi ben daha önceki yazılarımda olduğu gibi bu yazımda da yukarıda belirttiğim davranışı gösteren öğretmenlere bir kere daha "öğretmen müsveddeleri" diyorum.

Siz öğretmen değilsiniz, öğretmen müsveddesisiniz...

Tabi bu arada şöyle bir durum daha var.

Artık eğitimcilikten çok militanlaşmaya kafa yoran bazı arkadaşlar benim bu "öğretmen müsveddesi" tabirime de karşı saldırıda bulunabilmek için kendi akıllarında kurnazca bir yöntem geliştirmişler.

Güya ben bu öğretmen müsveddesi tabirini, sadece yukarıda tarif ettiğim öğretmenler için değil; bu olaya karışsın karışmasın, bu tarz zihniyet ve davranış içerisinde bulunsun bulunmasın, istisnasız bütün öğretmen camiası için kullanmışım.

Yaptıkları şark kurnazlığına bakar mısınız?

Hala daha neyin peşindeler...

Şapkalarını önlerine koyup düşünerek hatalarından ders çıkartacakları yerde, kelime oyunu yapıp akılları sıra meslektaşlarını kışkırtarak karşı saldırıya geçiyorlar.

Ve bu karşı saldırı harekatlarına, bu olaylarla hiç ilgisi olmayan ve eğitim-öğretimle ilgilenen eli öpülesi öğretmenler diye tabir ettiğimiz meslektaşlarını da alet etme peşine düşüyorlar.

İşte buradan bir kez daha tekrarlıyorum.

Bu yukarıda saydığım hareketler yapan arkadaşlar öğretmen falan değil öğretmen müsveddesidir.

Ve en büyük zararı da kendi mesleklerine vermektedir.

 

Sevgili Silivrililer,

Silivri'de bulunan okulları şöyle bir araştırın ve soruşturun.

Devlet okullarında öğrenci velilerinden her fırsatta para toplanıyor.

Bazı öğretmenler tarafından gizli kapaklı özel dersler verilip kapı arkasından paralar alınıyor.

Öğrenciler dövülüyor...

Öğrencilere ağır hakaretler ediliyor...

Özel dershanenin birinde erkek matematik öğretmeni, 18 yaşından küçük kız öğrencisiyle yatıp kalkıyor; öğretmen halen cezaevinde...

Peki bütün bunlar olurken İlçe Milli Eğitim Müdürü ne yapıyor?

Şimdi size bir olay anlatacağım. Bu olayı okuduktan sonra İlçe Milli Eğitim Müdürü'nün ne yaptığına siz karar verin.

Geçtiğimiz yıl Değirmenköy'de ortaokul son sınıf öğrencisi 14 yaşındaki bir kız çocuğu babasının kendisini taciz ettiğini iddia ediyor ve bunu öğretmenlerine anlatıyor. Okul yönetimi hemen tutanak tutarak durumu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne intikal ettiriyor.

Peki İlçe Milli Eğitim Müdürü ne yapıyor?

İşte bu durum muamma...

Niçin muamma?

Çünkü olayı haber alan Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı, konuyu kendilerine intikal ettirmediği için İlçe Milli Eğitim Müdürü hakkında soruşturma başlatıyor.

Bu kadarla da kalmıyor...

İlçe Milli Eğitim Müdürü İkram Kayapınar halen "görevi ihmal" iddiası doğrultusunda Silivri Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor.

 

Sevgili Silivrililer,

Ben gazeteciyim...

Basın;  yasama, yürütme ve yargıdan sonra demokrasilerde dördüncü kuvvettir.

İlk üç kuvvetten herhangi birinde aksama olduğu zaman basın da bu aksamaya ayak uydurmaz.

Uydurmamalıdır da...

Basın dinamik bir kuvvettir ve gerektiğinde üzerine düşen görevi anında yapmak durumundadır.

Nedir bu görev?

Gözlemlerini yazarak toplumu ve yetkilileri açık bir şekilde uyarma görevidir.

İşte ben de üzerime düşeni dinamik bir şekilde yaparak; yukarıda anlattığım olaylar kapsamında haber yapıyorum ve köşe yazıları yazıyorum.

Ancak bu yazdığım yazılar, bazı beyefendilerin ve hanımefendilerin canını sıkıyormuş.

Yazmamam gerekiyormuş...

Susup oturmam gerekiyormuş...

Dahası onların çarkına ayak uydurmam gerekiyormuş...

Bu davranışları yapanlar eğitim camiasına zarar vermiyormuş, ben yazı konusu yapıp kamuoyuyla paylaştığım zaman zarar veriyormuşum.

Bu davranışları yapanlar eğitim camiasının onuruyla oynamıyormuş, ben yazı konusu yapıp kamuoyuyla paylaştığım zaman eğitim camiasının onuruyla oynuyormuşum.

Susman gerekiyormuş...

Bende davranış bozukluğu varmış...

Onlar normalmiş ben anormalmişim...

Hz Mevlana'nın bir sözü vardır;

"......... söyleyene bakarım adam mı..." şeklinde...

 

Sevgili Silivrililer, Değerli Okuyucularım,

İşte Silivri'de eğitimin hali bu şekilde...

Ben de bir gazeteci olarak eğitim camiasındaki aksaklıkları yazmaya devam edeceğim.

Hiç kimse idare-i maslahatçı olmamı beklemesin.

Gazeteci idealisttir, gazeteci dinamiktir, gazeteci antistatükocudur...

Gazeteci gerektiğinde inandığı bir dava uğruna toplumun tamamını bile karşısın alabilecek cesarete sahip olmalıdır.

Gazeteci, onlardan olmamalıdır...