Bugün Miraç Kandili... "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" demiştir Hz. Muhammed. Bazı görevler vardır ki; o görevde bulunanlar toplumda tanık oldukları haksızlıklar karşısında asla susmamalıdır. Geçtiğimiz ay içerisinde Silivri Hasan Özvarna

Bugün Miraç Kandili...

"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" demiştir Hz. Muhammed.

Bazı görevler vardır ki; o görevde bulunanlar toplumda tanık oldukları haksızlıklar karşısında asla susmamalıdır.

Geçtiğimiz ay içerisinde Silivri Hasan Özvarnalı İlkokulu'nda yaşanan bazı olayları gözler önüne sermiştim yazılarımda.

Şimdi ise o olayların adeta bir eğitim faciası halini aldığını görüyorum.

Evet, "eğitim faciası" diyorum ve bu kelimenin kesinlikle bir abartma içermediğini düşünüyorum.

Hatırlarsanız, Nisan ayında Silivri Hasan Özvarnalı ilkokulu sınıf öğretmeni Cem Özgen Kolay'ın, o günlerde kendi öğrencisi olan 9 yaşındaki E.M.'yi dövdüğü iddiasıyla polis merkezine şikayet edildiğini haber yapmıştık. Hemen arkasından da açılacak olan soruşturmada öğretmen Cem Özgen Kolay'ın ceza almadan paçayı kurtarabilmesi için elbirliği ile delillerin karartılmak istenmesinden bahsetmiştim köşe yazılarımda..

Daha sonra Cem Özgen Kolay'ın sınıfında çocukları olan bazı velilerle görüşmüştüm. Öğretmen'in öğrenci dövmeyi alışkanlık haline getirdiğini, geçtiğimiz yıl da öğrenci dövdüğünü, E.M.'nin haricindeki başka çocukları da kızdığı zaman tokatlamaktan çekinmediğini anlattılar bana. Ancak devamında söylenenler de en az öğrenci dövülmesi kadar dehşet vericiydi. Bana bu olayları anlatan öğrenci velileri, soruşturma sırasında çocuklarının "öğretmenimiz kimseyi dövmüyor" şeklinde ifade vereceğini söylediler. Sebebini sorduğumda ise "Okul Müdürü tarafından kendilerinden bu şekilde ifade vermelerinin "rica edildiğini" ve kendi çocuklarının bu okulda huzur içerisinde eğitim görmeleri için de öğretmeni koruyan ifade verileceğini anlattılar.

Sadece bu kadar mı?

Maalesef hayır...

Öğretmen Cem Özgen Kolay'dan dayak yiyen 9 yaşındaki öğrenci E.M., olaydan sonra kulağının gözle görünür bir şekilde morarması üzerine annesi tarafından götürüldüğü doktordan darp raporu almıştı. Açılan soruşturmada hukuk tekniği açısından bu raporun nasıl etkisiz hale getirileceğini de planlamıştı öğretmen Cem Özgen Kolay ve okul müdürü Nilüfer Demirkaya...

Ne yaptılar biliyor musunuz?

Öğrencinin evden kulağı morarmış bir şekilde geldiğini; dayak olayının yaşandığının iddia edildiği zaman dilimi içerisinde sınıfta iki ayrı öğrenci velisinin de bulunduğunu öne sürdüler. Ne de olsa öğrenci velileri kendi çocuklarının daha iyi muamele görebilmesi amacıyla öğretmenlerin gözüne girebilmek için onların hatırına yalancı tanıklık yapacaklardı.

Ancak her ne hikmetse, okul içerisinde bulunan ve sınıf giriş çıkışlarını kayda alan güvenlik kamerasının görüntüleri idare tarafından silinivermişti.

Sevgili Silivrililer,

Yanlış hesap Bağdat'tan döner...

Kusursuz cinayet olmaz...

Eldeki delilleri ne kadar örtbas etmeye çalışırlarsa çalışsınlar, işte görüyorsunuz ki mutlaka bir yerlerden patlak veriyor.

Ve burada öğretmen ceza almasın diye resmen bir eğitim faciası meydana getiriliyor.

Sevgili Silivrililer, burasını lütfen dikkatli okuyun;

O sınıfta bulunan ve arkadaşları öğretmen Cem Özgen Kolay tarafından gözleri önünde dövülen 9 yaşındaki çocuklar; haklının değil güçlünün kazanacağını öğreniyorlar daha o yaşta...

9 yaşındaki o çocuklar; Türkiye'de hak aranamayacağını öğreniyor...

Hem de bunu bizzat öğretmenlerinden, eğitim camiasından öğreniyorlar...

Bu çocuklar ileride hakim olacak, savcı olacak, kaymakam, vali olacaklar... Yönetici olacaklar... Ve haksızlık karşısında boyun eğmeyenin zarar göreceğini öğreniyorlar...

Cem Özgen Kolay...

Nilüfer Demirkaya...

Yazıklar olsun sizin gibi öğretmenlere...

Binlerce kere, milyonlarca kere yazıklar olsun...

Ha bu arada unutmadan yazayım; İlçe Milli Eğitim Müdürü İkram Kayapınar, bu yazılarımdan dolayı benim hakkında suç duyurusunda bulunmuş.

Sadece Milli Eğitim Müdürü de değil; Cem Özgen Kolay'ın üyesi olduğu Eğitim-İş Silivri Şubesi'ne bağlı bir grup öğretmen de önceden hazırlanarak fotokopi ile çoğaltılan dilekçelere imza atarak hakkımda suç duyurusunda bulunmuş.

Sanlı Taşkın, Yasin Agin, Aydın Demiray, Önder Güner, Gültekin Akem, Özhan Diksel, Aykut Bayır, Cem Özgen Kolay, Cengiz Çallıoğulları, Mustafa Özkan, Mümtaz Canlıca, Eralp Çelik ve Özgür Mercan...

Aman ödüm koptu bir daha öğretmenler hakkında yazı yazmayacağım.

Hatta tövbe istiğfar edip Cem Özgen Kolay hakkındaki soruşturmanın örtbas edilmesine yardımcı bile olacağım...

Bunu mu sağlamaya çalışıyorsunuz?

Avucunuzu yalarsınız...

AK Parti iktidara geldikten sonra koşa koşa önce umreye sonra da hacca giden İkram Kayapınar ve matbu dilekçelere imza atan öğretmenler,

Şikayetçi olduğunuz yazılarımda ne yazmıştım?

Bu olaylara karışan öğretmenler hakkında "Öğretmen Müsveddeleri" tanımlaması yapmıştım.

"Müsvedde" kelimesi, Türk Dil Kurumu sözlüklerinde de belirtildiği üzere hakaret değil bir eleştiridir. Ve "işini iyi yapamayan" anlamındadır.

Şimdi bir daha yazıyorum...

Üzerine basa basa, altını çize çize yazıyorum...

İnadına inadına yazıyorum...

Sizler öğretmen değilsiniz, öğretmen müsveddesisiniz...

Yine şikayetçi olduğunuz bir kelime daha vardı.

Öğrencilerin dövülmesini, haksızlık yapılmasını ve dayak yiyerek haksızlığa uğrayan öğrencilere (veya velilerine) şikayetçi olmamaları için manevi maskı yapılmasını "Eğitim Mafyası" şeklinde tarif etmiştim.

Çok doğru tarif etmişim...

Çünkü ailesi öğretmenden şikayetçi olan 9 yaşındaki E.M. o sınıftan alınarak başka bir sınıfa verildi. Ve yeni öğretmeni de "öğretmen dayanışması" kapsamında çocuğa takmış durumda.

Adı üzerinde çocuk bu çocuk. Okula eğitilmek için geliyor.

Arkadaşları duvara çıkıyor, öğretmen "çıkmayın evladım" diyor konu kapanıyor.

Bu çocuk duvara çıkıyor; öğretmen kıyametleri kopartıp, çocuğu sorunlu gösterebilmek için  adeta okul içerisinde davul çalıyor.

Yani, 9 yaşındaki bu küçük çocuğa takılarak çocukla uğraşılıyor.

Şimdi bir daha yazıyorum...

Üzerine basa basa, altını çize çize yazıyorum...

İnadına inadına yazıyorum...

Bütün bu yukarıda tarif ettiğim kuraldışı dayanışma, yıldırma ve sindirme organizasyonlarına "Eğitim Mafyası" benzetmesini yapıyorum...

Durun...

Daha bitmedi...

Basın, demokrasilerde dördüncü kuvvettir.

Yasama, yürütme ve yargıda bir aksama olduğu zaman basın devreye girer.

Basın, bir denetim ve eleştiri mekanizması; aynı zamanda da sivil kamuoyunun gözü kulağıdır.

Ben de bu basın camiasının naçizane bir parçasıyım.

Haksızlığa göz yummayacağım...

Hiçbir çevresi ve arkası olmayan o 9 yaşındaki çocuğu size ezdirmeyeceğim...

Sadece bu kadar da değil defalarca yazacağım.

Bu işin peşini bırakmayacağım...

İki hafta sonra okullar tatile giriyor.

Eylül'de okullar açılınca yeniden yazacağım...

Gözüm hep üzerinizde olacak...

Şimdi bir daha hatırlıyoruz; öğrenci döven öğretmenin adı neydi; Cem Özgen Kolay...

Soruşturmayı örtbas etmeye çalışan ve delilleri saklayan okul müdürünün adı neydi; Nilüfer Demirkaya...

Kusura bakmayın ama gazetecilik böyle yapılır...