Bazı insanlar vardır haksızlıklardan beslenir…
Çevrelerinde uygulanan haksızlıkları destekleyerek, hatta bunların bir parçası olarak kendilerine ikbal kapısı açmaya çalışır ve başarılı da olur bu tip insanlar.
Ahmet Hakan Coşkun ile yollarımız 1989 yılında kesişti. Haşarılıklarımdan dolayı Silivri Lisesi’nden disiplin kurulu kararı ile kovulduktan sonra öğretmenlerden intikam alabilmek amacıyla bir dosya hazırlamış ve Silivri’de yayın yapan haftalık “Silivri Haber” gazetesinin kapısına dayanmıştım. Bu gazeteyi dönemin Silivri Müftüsü Ahmet Hamdi Coşkun’un iki oğlu çıkartıyordu.
O günlerde gazetenin “gel bizim muhabirimiz ol” diyen sahibini şimdilerde bütün Türkiye “Ahmet Hakan Coşkun” adıyla tanıyor.
Çocukluğumda iki mesleğin mensuplarını “kahraman” olarak görürdüm.
Bunlar birisi polisler, diğeri de gazetecilerdi…
Polisler kötü insanları yakalar, gazeteciler de haksızlıkları yazardı.
O nedenledir ki; haksızlıkların üzerine gitmeyenleri halen gazeteci olarak kabul etmiyorum.
İşte bu duygularla başladım haftalık “Silivri Haber” adlı gazetede bu mesleğe…
Beni yanına çağırarak; “haber böyle yazılır”, “şuraya yapacağın kısa özete spot denir” şeklinde gazeteciliğin ilk bilgilerini veren de yine Ahmet Hakan Coşkun’dur.
Ancak kendisini tanıdıktan sonra düşlerimdeki “kahraman gazetecilerden” olmadığını anlayabilmem çok uzun zaman almadı.
Silivri Haber Gazetesi’nde kısa bir süre birlikte çalışabildik. Çünkü kendisi Bursa’daki okuluna gidiyordu. “Basın yayını bitirdiğini ve ikinci üniversite olarak da Bursa’da ilahiyat okuduğunu” söylüyordu Silivri’deki herkese. Gerçekte sadece imam hatip lisesi mezunu olduğunu ise yıllar sonra öğrendik…
Yani herkese yalan söylemişti…
Kaldı ki Silivri’deki yıllarında “solcu” olduğu izlenimi verecek davranışlar içerisine de giriyordu…
Silivri Haber Gazetesi yerel bir işadamına satılıp, Büyükçekmece’deki Hürbakış adlı günlük yerel gazeteye gittiğimizde ilk defa Ahmet Hakan’ın “profesyonel yüzü”yle tanışmış oldum.
Genel Yayın yönetmenliği için pazarlık masasına oturduğu gazetenin sahibi Dr. Selçuk Aytaç’a; “isterseniz sağcı, isterseniz solcu gazete çıkartırım” demişti.
Bu konuşma yapılırken odada Selçuk Bey ve benim haricimde; rahmetli babam ve halen Silivri’de yaşayan Ahmet Refik Bek de vardı.
Ahmet Hakan, Hürbakış’ın genel yayın yönetmeni olduktan sonra kendi isteği ile gazetenin hesap-kitap işlerini de yürütmeye başladı.
Ve kısa bir süre sonra hesaplarla ilgili olarak Selçuk Bey’le arasında sorunlar yaşandı. Hatta bir keresinde gazetenin matbaasını hafta sonu açtırarak piyasa işi bastırdığını ve bunu kayıtlara işlemediğini fark ettik.
Bu durumu Selçuk Bey’le de paylaştım. Ve ertesi gün de Ahmet Hakan tarafından kapının önüne konuldum.
Ancak Hürbakış’taki arkadaşlarımla hiç temasım kopmadı. Ahmet Hakan, gazete çalışanların maaşlarını Selçuk Bey’den toplıca ve nakit olarak aldıktan günler hatta bazen haftalar sonra dağıtıyordu. Gazete içerisinde ciddi bir huzursuzluk başlamıştı.
Maaşlarını alamadığı için evlerine ekmek götüremeyen gazete çalışanlarını bağırarak fırçalarken karşılarına geçip sakince kabuğunu soyup ısıra ısıra muz yiyordu.
Ahmet Hakan, çoğu akşam Silivri’deki evine gitmiyor ve o dönem Büyükçekmece’nin en pahalı oteli olan Malibu Otel’de kalıyordu.
Büyükçekmece ve Silivri’de yerel siyaset yapan bazı işadamları ile ahpaplık kurmuştu ve onlarla sık sık görüşerek yemeklere çıkıyordu. Hürbakış Gazetesi de bu kişilerin siyasi ikballerini desteleyen mahiyete yayınlar yapmaya başlamıştı.
İşte o günlerde Selçuk Aytaç ile Ahmet Hakan arasındaki sorunlar büyüdü ve Selçuk Bey gazeteyi Akçimento’nun bayilerinden Haluk Taner’e sattı.
Ahmet Hakan’ın davranışları hiçbir değişikliğe uğramadan devam ediyordu. Ve en sonunda toplu bir personel ayaklanması sonucunda işine son verildi.
Ancak itiraf edeyim; kalemi ve strateji kabiliyeti çok güçlüydü. En gergin anlarda bile sakin kalarak bütün kararlarını iyice düşünüp taşındıktan sonra verirdi.
Zaten yükselişi de bu toplu isyanın ve akabindeki kovulmanın ardından başladı…
Müftü olan babası sayesinde TGRT ve Kanal 7, sonrasında ara merdiven olarak Sabah yazarlığı ve son olarak da popüler kültürün amiral gemisi Hürriyet Gazetesi, CNN Türk ve Kanal D ekranları vs...
Doğan Grubu'na geçtikten sonra "islamcı" kimliğe ihtiyacı kalmadığı için Nişantaşı cenahına balıklama atlayan bir strateji dehası…
Yeri geldiğinde dinci, yeri geldiğinde solcudur…
En gergin anlarda bile sakin kalabilmeyi başaran Ahmet Hakan Coşkun, medyanın adeta istila edildiği bu günlerde Hürriyet Gazetesi’nde çalışanlara karşı yapılan haksızlığın yarattığı karışıklığı fırsat bildi ve Türk basının amiral gemisinin genel yayın yönetmenliği koltuğunu kaptı.
Benim yıllar öncesinden tanıdığım Ahmet Hakan; Hürriyet’in patronu Yıldırım Demirören’e de mutlaka Selçuk Aytaç’a söylediklerinin benzerini söylemiştir.
Acaba; “Yıldırım Bey, siz hiç merak etmeyin ben Hürriyet’i de tıpkı A Haber gibi yayın yapar hale getireceğim” demiş midir?
Kendisini çok iyi tanıyorum;
Mutlaka demiştir…