Aslında yerel gazetecilerin ulusal gündemle ilgili yazı yazmalarına karşıyım. Türkiye ve dünya çapında gerçekleşen olaylarla ilgili olarak Hürriyet, Milliyet vb. gazeteler ve yazarlar yeterince yazı yazıyor. Bizlerin de sanki onları taklit edermiş gibi ay

Aslında yerel gazetecilerin ulusal gündemle ilgili yazı yazmalarına karşıyım. Türkiye ve dünya çapında gerçekleşen olaylarla ilgili olarak Hürriyet, Milliyet vb. gazeteler ve yazarlar yeterince yazı yazıyor. Bizlerin de sanki onları taklit edermiş gibi aynısını yapmamıza gerek yok. O nedenle ben Silivrili bir gazeteci olarak Silivri hakkında yazı yazmayı tercih ediyorum.

Ancak istisnalar kaideyi bozmaz diyerek bu seferki yazımı Suriye ile savaş meselesine ayıracağım. Çünkü bu konu bizleri; yani Silivri'de yaşayan insanları da fazlasıyla ilgilendiriyor.

Şimdi ilk olarak tarih bilgimize biraz zorlayıp Osmanlı Devleti'nin 1. Dünya Savaşı'na nasıl sokulduğunu hatırlıyoruz.

Osmanlı yönetimi savaşa girme taraftarı değildi. "Dost ve müttefik" ülke Almanya ise kendi menfaatleri gereğince Osmanlı ordusunun da savaşa girmesini istiyordu. Ve bunu sağlayabilmek için bir hileye başvurdu. Çeşitli fırıldaklar çevirerek iki gemisini önce boğazlardan geçirdi. Sonra da onlara Osmanlı bayrağı çekerek aynı gemilerden Rusya limanlarına ve gemilerine ateş açtı. Rusya da bu gelişmenin ardından Osmanlı'ya savaş ilan etti.

Yani sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğu, 1. Dünya Savaşı'na "dost ve müttefik"  bir ülkenin hilesi ve üçkağıdı sonucuna girmek durumunda kaldı.

Şimdi geliyoruz günümüze...

Yine benzer bir oyun oynanıyor.

Aslında Suriye bizim düşmanımız değil.

Direk olarak Suriye ile Türkiye arasında savaşı gerektirecek bir sorun da yok.

Ancak, Amerika Birleşik Devletleri tarafından Büyük Ortadoğu Projesi adı verilen bir plan dahilinde eski adıyla Mezopotamya olan Ortadoğu, kendi menfaatleri doğrultusunda yeniden şekillendirilmek isteniyor.

Bu şekillendirilmeye yanaşmayan, yani ABD menfaatlerine boyun eğmeyen bazı ülke yönetimlerinin de alaşağı edilerek yeni düzen dahilinde şekillendirilmeleri gerekiyor. Aynı şekilde yeni toprak planlamaları yapılmak isteniyor.

ABD, bu ülkelerle sınır komşusu olmadığı için direk olarak savaşamıyor. Ve taşeron ülkeler kullanmak zorunda kalıyor.

Kullanmak istediği ülkelerden bir tanesi de dost ve müttefiki (!) olan Türkiye...

Bu arada hemen şunu belirtmek istiyorum ki; uluslararası planlar anlık olarak yapılmaz. Çok uzun yıllar öncesinden uzun vadeli hesaplamalar doğrultusunda bu planlamalar yapılır.

Suriye'nin parçalanması da çok uzun yıllar öncesinden ABD'de planlanmış bir projedir.

Amerika'nın, Ortadoğu'daki planlarını uygulayabilmek için jeopolitik açıdan çok önemli bir konumda bulunan Türkiye'ye ihtiyacı vardır. Bu nedenle uluslararası örtülü operasyon gücünü kullanarak perde arkasından kendisi ile aynı siyasi amaçlar doğrultusunda çalışmak için ikna ettiği Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının Türkiye'de iktidara gelmesi için yardımcı olmuştur.

Şu anda Türkiye'yi yöneten ve koyu bir müslüman görüntüsü altında olan AK Parti iktidarı gerçekte ABD menfaatlerine destek olmaktadır.

Ancak iktidar partisi yöneticilerinin ikna edilmesi bir ülkenin savaşa girebilmesi için hiçbir zaman yeterli olmaz. Halkın yani kamuoyunun da savaş istemesini sağlamak gerekiyor. Bu nedenle de medya kullanılarak bir takım psikolojik operasyonlar yürütülüyor.

Şimdi lütfen arşivleri karıştıralım. 24 Ağustos 2012 tarihinde Hürriyet Gazetesi'nde Tolga Danış imzasıyla bir haber yayımlandı.

ABD'de faaliyet gösteren CIA bağlantılı düşünce kuruluşlarından birisi olan Brookings Enstitüsü'nde yapılan bir toplantıda beyin fırtınası gerçekleştirilmiş. Amerikan menfaatleri açısından Türkiye'nin Suriye'ye saldırmasının gerektiği konuşulmuş ve bunun sağlanması için neler yapılması gerektiği masaya yatırılmış. Toplantıda konuşulan ve tartışılan senaryolar arasında; Gaziantep'te bombalar patlatılarak bundan (medya aracılığıyla) Suriye'nin (El Muhaberat) sorumlu tutulması ve yine Suriye üzerinden Türkiye'deki sınır şehirlerine patlayıcı maddeler atılması da varmış.

Ve tesadüfe bakın ki daha sonra bu olaylar bir bir gerçekleşiveriyor...

Dikkatinizi çekerim; bu toplantının yapıldığı tarih 24 Haziran 2012. Basına yansıma tarihi 24 Ağustos 2012. Gaziantep'deki patlamanın yaşanma tarihi de 20 Ağustos 2012. Yani ABD'deki beyin fırtınasının yapılmasından 2 ay sonra...

Suriye'den Türkiye'ye bomba atılma tarihi de 3 Ekim 2012...

Tarih tekerrür ediyor ve Türkiye yine hile ile bir savaşa sokulmak isteniyor.

Sonuç olarak şuraya gelmek istiyorum;

Bu savaş bizim savaşımız değil...

Bu savaş bizim savaşımız değil...

Bu savaş bizim savaşımız değil...